17 Kasım 2008 Pazartesi

"Eğer bir çocuğu fazla paketlersen sıradan olur. Ben de istedim ki çocuklarımızın kökleri doğru olsun, ama dallarıyla istedikleri yerlere gitsinler. Onları budamayalım. Budarsak çünkü Bonzai olurlar"
A.Hünal

8 Kasım 2008 Cumartesi



Andrew Largeman: You know that point in your life when you realize that the house that you grew up in isn't really your home anymore? All of the sudden even though you have some place where you can put your shit that idea of home is gone.
Sam: I still feel at home in my house.
Andrew Largeman: You'll see when you move out. It just sort of happens one day, one day and it's just gone. And you can never get it back. It's like you get homesick for a place that doesn't exist. I don't know maybe it's like this right of passage, you know. You won't have this feeling again until you create a new idea of home for yourself, you know, for you kids, for the family you start. It's like a cycle or something. I miss the idea of it. Maybe that's all family really is. A group of people who miss the same imaginary place.


Garden State,2004

16 Ekim 2008 Perşembe

Kızı sakinleştirmek ve dinlenmesini sağlamak için balığımın hikayesini anlatıyorum. Bu ömür boyu sahip olduğum altı yüz kırk birinci balık. Tanrının yarattığı başka bir canlıya bakmayı ve sevmeyi öğrenmem için ailem yıllar önce ilk balığımı almıştı. Sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. O özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin.

Chuck Palahniuk, Gösteri Peygamberi

29 Eylül 2008 Pazartesi



".....Şüphesiz bana deneyimlerimin sağladığı bir sigorta bilgisi var; nereye gidersem gideyim, kitapçıların ya da kütüphanelerin bulvarları, evden bulunduğum yere uzanan sokaklarla kesişecek, biri nasılsa öbürüne çıkacak. Beni yatıştırmak için, kitaplara zihnimden dokunma durumunun doğması yeterli: Onlari elime alamasam, sayfalarini karıştırmasam da olur. Işığı yanan bir pencerenin yanindaki duvara kurulmuş raflar rahatlatır içimi: Yabanci bir kentte, geceyarısı sessiz, ara sokaklarda yürürken karşıma çıkacak bu görüntü, kabileden birinin yanından geçtiğim bilgisi, gövdemin ısısını korumasina yeter."

Enis Batur, Kütüphane / Bir Başka - Labirent Öyküsü

"Dil musikidir... Musikilerin en mânâlısı, en az müphemi, ama musiki. Her kelime, bir kelimeler dünyasının anahtarıdır; meçhule açılan bir kapı, her kelime. Meçhule, yani rüyalara, hatıralara, anlatılmayanlara, anlatılamayacaklara. Mağaralarından süzülür şuur-altının, şuurun yedi kat göğünden dökülür. Kelime küfür, kelime dua, kelime büyü. Zihnin bu esrarlı meyvesini asırlar besler, asırlar olgunlaştırır. "

Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa

MUCİZELER KUŞU

İnan Mayıs Aru'nun 27 Eylül Cumartesi akşamı Sultanahmet'te Şeyh Bedreddin'in mezarı başında yaptığı vicdani ret açıklamasıdır;
















(Vicdani Ret Beyanımdır)

Bismillahirrahmanirrahim

Kara ve kızıl kanatlarıyla bir tepeden bir vadiye
ve sonra bir vadiden bir tepeye uçan,
özgürlüğe imanlı bir kuştur anarşi dediğim benim

Ve Hakk bildiğim
Bir düşmüş bir kuş olduğunu gören
Âdemoğlu kuşun kanadında bir tüy
Kuş kanat çırpmış
Tüy dârıdünyaya düşmüş

Dünya, dönüp duran,
Yıldızlı bir örtü altında yanan
bir sır gibi gizlediğimiz
yaralarımızdan sızan gece ve kan.
Dünya, nice zulmet, nice yalan.
Ve yine dünyadır işte
bu cennet bu cehennem
ayan beyan.
Sen ben yer gök seyyârat
İçlerinde inci mercan deryalar
Meyveler, salkımlar, envai çeşit mahlûkat
tecellisidir hep O’nun
O öyle büyük öyle muazzam
perdesi gene kendidir
görmek istersen
dön de bir kendine bak…

Senden içeri bir sen
Benden içeri bir ben
Haşhaş sanmayasın sakın Hakkın esrârıdır
Kalpsiz kalıp zulmete gömülmüş bir dünyada vicdan,
bir ötmeye başladı mı susmak bilmeyen
bir kuşun avazıdır,
kaskatı kesilmiş taştan kalpleri deler geçer
ve öyle taşlar vardır ki içlerinde nehirler kaynar
öyle taşlar ki çatladı mı sular çağlar.
Öyleyse ötsün artık mucizeler kuşu siz de duyun:
Malik-ül Mülkü hiçe sayarak dünyayı kuşatan hiçbir orduda
elime silah almayacağım.
Saçlarımda çiçekler olacak, kulağımda küpeler, parmağımda yüzükler;
içimdeki yaban çocuğun güzelliğine leke süren
aşağılayıcı rütbeler takmayacağım omzuma
uygun adım yürümeyeceğim
ayaklarım talim edecek gerçeğe giden tüm dolambaçlı yolları
ve Hünkârım, Beyim, Paşam
yorma hiç o güzel ağzını emretmek için bana
Hak sözünden gayrı bir buyruğa tabi olmayacağım bundan sonra.

İnan Mayıs Aru






THE BIRD OF MIRACLES
(A Concentious Objection Declaration)

Bismillahirrahmanirrahim

With wings black&red from an apex to a valley
And then from a valley to an apex flies
A bird faithful to freedom, I call her anarchy

And what I call Truth is
A dream imagining herself a bird
Humankind is a feather on her wings
The bird flutters
The feather falls on earth

Earth, wheeling around
Burning under a cover of stars
the night and the blood oozes out
of our well hidden arcanum scars.
Earth, plenty of darklings, plenty of lies
Yet again the earth is
this heaven this hell
lying before our eyes.
You, me, land, sky, heavenly bodies
The waters hiding pearls and corals
Fruits, bunches, miscellanous creatures
all epiphanies of Her
So huge and so grandious is She
her curtain is Herself
if you’d like to see
look in your self

A self within yourself
A self within myself
Do not mistake it for opium, it’s the enigma of the Truth
In a heartless world sunk into darkness it’s the conscience
which is a shriek of a bird
whose tongue can never be tied
it pierces all rock-hardened hearts
and surely there are some rocks from which streams burst forth
and surely some rocks when split asunder waters bubble around
Well then, let the bird of miracles sing:
In any army besieging the earth in defiance of the True Sovereign
I will never be recruited
I will have flowers on my hair, rings on my ear
Beauty of the savage child in me will never be stained
by any humiliating insignia on my shoulder
I will never keep step
but my feet will survey all detours leading to truth
And Lord, Master, Commander,
don’t ever weary your mouth to command me
For I shall obey no command no more but the word of the Truth!

İnan Mayıs Aru

11 Haziran 2008 Çarşamba

Life kisses us on both cheeks - day and morn - but laughs at our deeds - eve and dawn.

Halil Cibran

1 Haziran 2008 Pazar

Günün/dünün Blogu


"biraz önce yoktum..simdi burdayim...
sözcükler var bir de ben...
...
make believe I'm everywhere
I'm hidden in the lines and written on the pages
is the answer to a neverending story "

Ekim 2003'tü bu sözcükler buraya ilk yazıldığında...
Dündü. Şimdi bugün.
"there is a crack in everything
that's how the light gets in" demiş Cohen abi. Burası her daim o çatlağa olan inancımdı, ışığın sızabileceği... En zor günlerde bile... Sonra daha güneşli, daha parlak, daha sıcak günler geldiler. Elim gitmez oldu ne yazmaya, ne de silip yok saymaya... Harika dostlarım oldu, bu sayfa dolayısıyla, harika anlarım, anılarım... Bir şekilde, hala burdayım.
Günün blogu ya da dünün blogu... Çok taze değil evet, ama sizi zehirlemez :)
Yine de teşekkür ederim.
Herkese esenlikler, karamelalı, renkli, pırıltılı şeyler!
ve daima, bolca ışık!

13 Mayıs 2008 Salı

Kağıt Faresi

"Sonunda bir gevşeme, bir yorgunluktur çok kitaplı adamın üzerine çöktü. Kendisine kucak açan, içindeki yeni şeylerle, güçlü şeylerle kendine seslenen kitaplar geçmişe karışmıştı artık. Adam hastaydı, yaşlanmıştı, kendini aldatılmış hissediyordu. Bir düş gördü, düş ne durumda olduğunu gösterdi ona. Düşte salt kitaplardan yüksek bir duvar örmeye çalışıyordu. Duvar yükseldikçe yükseliyor, adamın gözü duvardan başka birşey görmüyor, dünyada ne kadar kitap varsa üst üste yığıp kocaman bir yapı oluşturmayı kendisine görev biliyordu.""Derken binanın bir bölümü sallandı ansızın, kitaplar kayıp düştü, dipsiz bir kuyudan içeri patır patır yuvarlandı, duvardaki aralıklardan acayip bir ışık sızıp geldi ve adam kitaplardan örülmüş duvarın arkasında korkunç birşey gördü, ışık ve sis içinde devcileyin bir karmaşa algıladı, kişi ve oluşumlardan, insanlar ve topraklardan, can çekişenlerden ve doğum yapanlardan, çocuklardan ve hayvanlardan, yılanlardan ve askerlerden, yanan kentlerden ve batan gemilerden, çığlıklardan ve vahşi sevinç haykırılarından bir yumak kopup geliyordu duvarın arkasından; kan fışkırıyor, şarap akıyor, meşaleler göz kamaştırıcı ve arsız bir parıltıyla yanıyordu. Birden uyanan adam fırlayıp kalktı ayağa, kalbinin üzerinde ağır bir basınçla kahrolarak ay ışığında sessiz odada şaşkın şaşkın dikildi; pencerenin arkasındaki ağaçları ve komodinin üzerindeki kitabı görünce birden anladı herşeyi..."

"...ve sessizlik"

"Aldatılmıştı, aldatılmış, nesi varsa alınmıştı elinden! Kitaplar okumuş, sayfalar çevirmiş, kağıt koklamıştı, ah, oysa arkada, o kitaplardan rezil duvarın arkasında yaşam sürüp gitmiş, yürekler yanıp tutuşmuş, tutkular ortalığı kasıp kavurmuş, kan ve şarap akmış, sevgiler filizlenmiş ve cinayetler işlenmişti. Ve bütün bunlardan hiçbirine sahip olamamıştı kendisi; hiçbiri kendisinin olmamış, kitaplardaki incecik, gölgelerden ve kağıttan başka hiçbir şeyi elinde tutamamıştı."

"...hışırtısı; dalların ve sayfanın..."

Herman Hesse

20 Mart 2008 Perşembe

First day of Spring'miş


"Bahar geldi, bahar geldi, güneşin doğduğu yerden"
Uzatın ellerinizi!

17 Mart 2008 Pazartesi

"... Ama hepimiz için, şu an bile, bir sonraki cümle var ve o cümle belki de nihayet söylemek istediğimizi söyleyen cümledir. Kısır günlerde o cümleyi düşünüp, yarın ola hayır ola, deyip uykuya dalarız."

Charles Bukowski
Yazarken kaymalısın. Sözcükler pürüzlü ve bulanık olabilirler, ama keyifli bir şekilde kayıp gidiyorlarsa duyulan hazla ışıldarlar. Özenle yazmak ölümcüldür. Sözcüklerle kaya parçalan veya yenecek lokmalarmış gibi oynamakta Sherwood Anderson'un üstüne yoktu bence. Sözcükleri kağıda resmederdi. Ve öyle basittirler ki ışık patlamaları hissedersiniz; kapılar açılır, duvarlar kayar. Halıları, ayakkabıları, parmakları görürsünüz sayfada., sözün ustasıydı. Harikuladeydi. Ama Sherwood'un sözcükleri mermi gibidirler de. Onu okurken birden yere serilebilirsiniz. Uzun lafın kısası Sherwood işi biliyordu. Sezgileri güçlüydü. Hemingway yazıyı fazla ciddiye almıştı. Onu okurken ne kadar emek sarf ettiğini görebilirsiniz. Anderson ciddi bir şeyden söz ederken gülmeyi de bilirdi. Hemingway hiç bilmedi gülmeyi. Sabahın altısında ayakta yazan birinin mizah duygusu olamaz.

Charles Bukowski

4 Şubat 2008 Pazartesi


İvedi bir dünya bu.
Her şey erken
Ve her şey geç.
Gün tutulacak biz uyurken.

Melih Cevdet Anday

25 Ocak 2008 Cuma

“..Bir iş yaparken hep bir başka şeyi düşlediği için, kafasındaki bir satranç problemini çözmeden yeni bir parçayı prova etmeye başlayamıyor, satranç oynarken bir yandan da Chicago Cubs takımının yenilgilerini düşünüyor, maça giderken Shakespeare’in kahramanlarından biri aklına takılıyor, sonunda eve varıp eline kitabı aldıktan en çok yirmi dakika sonra klarnet çalma hevesine kapılıyordu. Bu yüzden de nerede ise ve nereye gitse, ardında başarısız satranç hamleleri, sonuna kadar seyredilmemiş maçlar ve yarısı okunmuş kitaplar kalıyordu..”

Paul Auster

Şimdi yine kumlu ayaklarımda parmak arası terlikler, aşkımla Long Beach'de yürüsem, gün batımında Ice Coffee'mi yudumlarken bir tek akşam yemeğinde bu sefer ne denesem diye düşünsem...